www.ahdevefa.liyiz.biz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

www.ahdevefa.liyiz.biz

XxHackeDxX
 
AnasayfaGıyabenGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Ahir Zaman Güzelime..........

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
bahira
Dost Üye
Dost Üye
bahira


Mesaj Sayısı : 33
Yaş : 36
Nerden : Malatya
Rep Puan : 9
Kayıt tarihi : 01/07/08

Ahir Zaman Güzelime.......... Empty
MesajKonu: Ahir Zaman Güzelime..........   Ahir Zaman Güzelime.......... Icon_minitimeÇarş. Tem. 16, 2008 1:04 pm

“Vefasızlık yapmadım” diye ortalığı velveleye veren sahtekarın çığlıkları ellerimde boğulurken sana söyleyeceklerimi son sözlerimmiş gibi dinle! Aşk ve vefânın birbirine baktığı saatteyiz. Beni dinle! Hudâ’ya (c.c) vefâ öyle bir Aşktır ki O da Hz.Muhammed’dedir (s.a.v)! Şânı Yüce Keremimiz Hz.Muhammed (s.a.v)! O Sevgili bizleri affetsin. O’nun Şânından yükseklere göz dikmiş nefislerimize yazıklar olsun! Yazıklar olsun!


Ağabeyim…

Beyaz atının üzerinde bir sabah vakti mezarıma doğmanı arzuladım. Bir kere gelmen benim bin kere gitmeme engel olacaktı. Dağ yarılsaydı, bağ-ı bustan yansaydı… Nasıl olurdu halim? Çaresizim ey gönül. Çaresizim! Seni severken senin sevdiklerini de sevdim. Davanı sevdim. İhvânını sevdim. Senin “Büyüğünü” sevdim. “Büyüğümüzü” sevdim. İnan onu ben, seni sevmeden önce sevdim. Onu, seni görmeden önce gördüm. Onu, seni duymadan önce duydum. Duyanlar ve ona uyanlar buldular can içinde huzuru. Ona vefasız olanlar kaldılar benim gibi zan içinde! Feverân ederler. İsyan ederler. Tıpkı benim gibi. Yolda kalmışlar…. O malum “nâsıra” haini gibi olmadığıma şükrediyorum. Ben yolda kaldım. Hatanın ve günahın her çeşidine göz yumandım. Ancak davaya ihanet edenlerden çok uzaktım. Ben kendime cent defa ihanet ettim. Ancak “gariplerim” dediklerime asla! Ne ilkte nede ahir vakitte! Sizlere topyekûn bakarken size atılan ğaliz iftiralara tahammül edemeyip el âleme kin bağlayandım. Ve hala bağlarım… Ancak ben oturup oturup yeniden ağlarım. Ateşte yanarken sevinirim ben. Ocaklarda sızlarken gülerim ben. Ağlarken mutlu olduğunuz gibi…

Bu gece bağışını istirham edip ağıdımı bizim o dünyalar güzeli “büyüğümüze” yakmak isterim…

Ey Ahir zaman güzelim…

Elek elek acı belendi topraklar! Ey Sen nerdesin? Felek felek yangın yağdı analar! Sen nerdesin ey ? Tullâb yangına düşerken Sen nerdesin ey can? Çık gayri ortaya... Gel gayri o kutlu vatana... Sen söyle gayri. Mızrabın hali kalmadı! Ey can… Sen görünürken o kutlu beldede ne bayramlar yaşamıştık! Ne Fatihler tanımıştık! Seccadeleri kum olmuş nice gönülleri alkışlamıştık! Gönülleri toprak olmuş ‘Gülen’ güller koklamıştık! Sanki baharı tatmıştık! Nerdesin ey Sen? Şadırvanlar Seni bekliyor. Hisarlar O kilidi eline (yeniden) almanı istiyor! Dön ey cân... Geri gel ey ahir zaman cihân! Geri gel...

Gülhâneler senin biricik tebessümüne güllerini fedâ ederler! Bülbüller senin azıcık iltifatına canlarını-namuslarını vakf ederler! Sen ey cân… Ayrılık ateşi daha ne zamana kadar yanacak? Vuslat türküleri daha ne zamana kadar ağlayacak? Yetimler ve niceleri daha ne zamana kadar dayansınlar? ‘Ayrı yaşıyoruz!’ diye çığlık atan sersemlerdenim! Ayrı yaşayan ben ve benim gibilerdir! Zira Sen ezelden beri kapını herkese açtın. Dövene elsiz- sövene dilsiz davrandın. Senin şanındandır O !

Âşık-ı bîkararım. Lutufkâr kapın olmasaydı hiç gelir miydim yanına? Merhamet sahibi olduğunu bilmeseydim o selamı getirir miydim gönül diyarına? Aşk sahibi olduğunu bilmeseydim Hubbundan dem vurur muydum? Beldeler gezdim, ülkeler gördüm, gönüller tanıdım ama Senin gibisini hiç bulamadım. Nasıl bulacaktım o candan sıcaklığı? Nasıl tadacaktım o katıksız aşkı? Nasıl bekleyecektim o belâ-sız vefayı? Ama hiç birisini bulamayacaktım… Hiçbirisini…

Seyyid Fevzeddin yoldan geçerken dervişlerin kurban olsun sana. Ballar balını bulanlar yağma olacak olan kovanı neylesin ki? Kurban olsun… Canlar sana kurban olsun. Gül yanmazsa ben yanayım. Gönül kanmazsa ben kanayım. Şehit şerbeti nerdesin? Seni içmek isterim. Nerdesin ey sevgili? Affet vefasızlığımı. Affet hayâsızlığımı. Şarkılarım düştü kışlarda. Âşıklarım öldü o bilinen “Ocak”larda. Mektuplarım sızdı ıpıssız kuytularda. Acılarım çıldırdı acımasız buûdlarda. Bilseydim senin olduğunu, o kırılası kapıyı açardım. Bilseydim senin o engin mehabbetini yırtardım o yırtılası mektupları. Bilseydim affettiğini, bırakırdım o yok olası dünyayı. Bilseydim… Bilseydim fermânının gelişini… Bilseydim …

Ben bilemedim. Sen bilensin. Ben tanıyamadım. Sen tanıyansın. Ben sevemedim. Sen sevensin. Ben tadamadım. Sen tadansın. Ben duyamadım. Sen duyansın. Ey cân… Ey sevgili… Beyaz atının üstünde yıldırımlarla yarış edeni neylerim ki ben ? Ben Seni isterim. O cennet bahçende reftâre dolaşmak isterim. Sen bilendin. Zira ben isteyendim. Sen verendin. Ben dilenendim. Sen vakfedendin. Ben söylenendim. Sen ise söyleyen. Ben aciz idim. Sen hâkim idin. Ben ve Sen… Bilseydim .

Yüreğime indi ayrılık acın. Seni düşündüm. Seni bana büründüm. Belki de beni sana bürüdüm. Bir merhametine vermeye hazırdım yüreğimi /ciğerimi. Bir haberini almaya, razıydım dünyalık ayrılığa. Can bedenden çıkar da senin “Hay” silüetin sarsılmadan parıldar gök yüreğimde. Affet beni ey yıldız… Affet beni ey güneş… Affet beni ey dolunayım… Affet beni ey âlem-i cân… Bir bilseydim “hadi gelsin” dediğini …

Ekmeğim gırtlağımda kurudu. Sevincim yüreğimde küflendi. Emeğim ellemlerimde kilitlendi. Sevdiklerim o denizin dibine gömüldü! Hazinemi kaybettim. Yıllar oldu… O gömülen hazineden daha iyisini bulabilirim zannıyla tükendim. Ama bulamadım. Yüreğimdeki “aşk” o malum denizin altına gömüldüğünden beri azab yaşamakta. Ağladığı gün yoktur. Çığlık attığı an yoktur. Bekleyip durdu, seherledi….

Yolları gözledim. Denizleri gezdim. Gözlerimi göklere çevirdim. Kâh yerde aradım… Kâh gökte… Kâh yalnızken… Kâh kalabalıkken… Kâh inde iken… Kâh cincide iken… Kâh nurda iken ve kâh ateşte iken… Kâh havada iken… Kâh denizde iken… Kâh Numanda iken… Kâh şemste iken… Kâh ayda iken… Hep senin hazine gönlünü aradım…

Acılı yolculuğumun bidâyetinden beri bir defa olsun gönlümle vefasızlık ettiğimi hatırlayamadım. Nefsim vefasız olsa da gönlüm vefasız olamazdı. Nolursun bahtına düştüm, Sen girdaba kapılmış gönlümü tanı ey cân… Seni bir defa olsun çıkart(a)madım hazan yolcuğumdan. Tattığım acıları yaşarken hep seni düşündüm. Gördüğüm vefasızlıklar olmuş olsa da hep seni gözledim. Kapılarını kapatmışları tanımış olsamda kapının hep açık olduğuna inandım. İnancım ve imanım arasında sıkışıp kalmışlığım bana zârı zârı yazdırdı…

Ey sabah gülüm …

Ben sana vurgunum. Geçmişimi savururdum. Geleceğimi avuturdum. Ben senin bir aşkın için gecelerimi ağlatırdım. Ben senin bir silüetine bütün aşkları aldatırdım. Sana… Sen… Sadece senin o engin deryân… Sadece senin zengin edân…

Cânıma dermân… Ey aşk-ı cân…

Açıl gayri kölene. Gül gayri bendene. Sensiz zaman hûn! Sensiz devran ağlar ceyhûn! Ağalar-babalar toplanıp önünde diz çökerlerken ben neden hala karşına çıkamadım? Günahım elest bezmi azabımdan da mı büyük olacaktı? Ben seni sevdim… İnan ben hep seni sevdim. Bu sevgi uğruna kitabı fırlattım. Bu sevda yoluna libasımı attım. Bu aşk durağında son kalan akçemi bedavaya dağıttım… Her gece gönül cemâline bakabilmek için şeytana yal kattım! Her gece seni ayda sezebilmek için nefsimi ağlattım. La tuziğ kalbii. Ba’de iz hedeyteni …

Gönlümü Kerbelâ sinezenleri işgal ettiler ey cân… Ey Hüseyin cân… Ey Hasan Kurbân… Kalk artık… Dirilmek isterim. Uyanmak isterim. Sadece senin yolunda olmak isterim… Uyan ey cân … Uyandır beni… Sev ey cân… Sevdir beni… Gör ey cân … Gördür beni… Zira ben seni isterim seni…

Taptuk sabırlı Yunus değilim ki. Şam’ı yeniden aşan Şems’te değilim ki. Aşkı özünden yaşayan o dervişte değilim! Elimde avucumda ve zârı zâr gönlümde iflâsı yaşadım. İflâs ettim ey cân. Yıllar oldu. Bakmaz mısın bir defa? Acımaz mısın bir daha? Müflisim! Ancak sana müflisliğimi arzedebilirim. Sen Sultansın… Bense bir köle… Lutfedip tenezzül edişini nede çok isterdim…

Sen o kutlu tâç. Sen o muzaffer taht. Sen, o dîli her şeyden tatlı olan sen… Sen kürsülerden rahmet rahmet yağarken huzuru yakîninde olanlar o bereketleri alıp götürdüler güneşin doğup battığı yerelere. Sen ocaklarda yangın içre “Ey Dost, Ey Dost… Ey Dost” diye kurbanlarını o bilinen mescitlerde ağlatırken, senin o damla damla lâl-ü göher ilhamını alıp götürecekti yiğit oğlu yiğitlerin… Uzak diyarlara… En ucra köşelere… En bilinmedik yerlere gariplere garip olmak için hicret eden yaranlarların vardı ey cân… Ey cân… Senin karşında küstahça konuşmuşluğumu affet… Uzaklara o gökler üstü davayı anlatmak için hicret eden Kemallerin vardı… Yasin’lerin vardı… Fatiha’ların vardı… Öksüzlerin vardı… Yetimlerin vardı… Canı dudağına gelmiş âşıkların vardı… Her yer güllük ve gülistanlıktı… Nemrut ateşinde irem bahçelerinde dolaşırmış gibi gezen reftâre hak dostların vardı… Sen aralarındaydın… Seni görmeye çalışıyorlardı… Seni dinlemeye çalışıyorlardı… Seni anlamaya… Seni sevmeye ahdedenlerin vardı… Sen o nemrut ateşinde berden ve selâmen yağardın… Herkes seni tadardı…

Vardı… Şimdi onlar sensiz varlığa isyan eder oldular. Hasret öyle bir acı ki aşkın acısını dahi unutturdu bizlere. Hele bana! “Geri gel babacığım!” diye ağlayan körpelerin o masum yüzlerine bakmaya bile cesaret edemem. Vurgunum-kaçkınım- dargınım ama her şeye rağmen körpelerin gibi hasretini çektim. Geri gel cân. Geri dön… Geri… Zira biz yollarda kaldık sensiz. Sensiz bir arpa boy alamadık gönül diyarlarımızda. “Makam ve mansıb” derken hırsı ellerimize aldık…

Gönül diyarına acı çektirenler küfredenler gibi görünmüş olsa da ben iman ettim ki cihanına dokunanlar Hak’ta olduklarını iddia edenlerdir. Sen bilensin. Ben bilmeyen idim. Bilgisiz cahilden sual olunmayacağını bildiğim için bu şekilde arıza ettim.

Ey cân, ben battım batacağım kadar. Kulaklarım delhizin bir ucunda. Çığlıklar duyar gibiyim… “Babacığım” diye ağlayan bebekleri duyar gibiyim. “Cânımız, cânânımız” diye ağıtlar salanların vardı. Fars’ta Şirazlı!nın Gülistânını aşkınla aldatan sinezencilerin vardı. Şimalde Arapların vardı. O kutlu beldelerde “Garipler”in vardı. Bayrak yere düşmesin diye kolunu – bacağını- cânını-cânânını ve her şeyini verenlerin vardı. O hazin anlarda “Fetih” diyarına ölüp ölüp dirilenlerin vardı. Firar edip cent defa geri sana dönenlerin vardı…

Ben dönemedim… Ben bir defacık olsun cihanına yaklaşamadım. Bir defacık olsun huzurunda kemer beste olamadım. Ne âbiddim ne de zâhiddim. Ben ezel yolundan geçerken gözü bir aralık sana takılandım… Günahlarım ve kederlerim Nemrut dağını aştı ey cân. Korkuyorum ki o sınıra yaklaşacak. Ancak ben hep “Seni ve Davanı sevdim.” Can beldeni sevdim. Ben o beldeden dünyaya dağılmış “garipler”ini sevdim. Yüzümü kıbleden çevirdiğim anlarda bile hep Seni ve Davanı sevdim. İmanımın karabasanla hırgür olduğu anlarda bile hep Seni sevdim. Ayıldığımda da Seni sevdim. Bayıldığımda da hep Seni sevdim. Uykumda seni sevdim. Ufkumda seni sevdim. Nutkumda seni sevdim. Utkumda seni sevdim. Güneşimde… ayımda… canımda… cihanımda… baharımda… neharımda… sonbaharımda… kışımda… azabımda… dağ gibi acılarımda hep seni sevdim ey cân…

Seni aradım… Hem nasıl aradım! O kutlu beldenin mescitlerinde bir araya gelip huzurunda gözyaşı dökenlerini aradım. Bedenim beni olmadık yerlerde göstermiş olsa da ben gönlümü hep o yitirdiğim memleketimin tâcını araması için benden uzak saldım. Gönlüm aradıkça bulamadı. Gözlerim gözledikçe göremedi. Zerreler kürreleşti gözlerimde. Gözlerimden büyük gözükenleri göremez oldum. Bense gözlerimin gördüklerine bile tenezzül etmez oldum. Zira ben sadece Seni sevdim…

”Seni seviyoruz” diye gökyüzü çehrene gülücükler saçanlar gibi karşına çık(a)madım. Ne libasım vardı, nede takkem kalmıştı. Her şeyi fırlatmıştım! Hangi yüzle karşına çıkıp da Seni sevdiğimi söyleyebilirdim ki? “Yazan ellerim Sen olda yazayım” dedim. O yüzden ben kağıtlara akıttım içimde volkan gibi kaynayan aşkımın ağıdını. Senin aşkın olmasaydı “Arz-ı Rûm” hala ağlayacaktı. Senin o kürsülerden ve minberlerden yağan “Fetih” müjden olmasaydı Asya lâyemût ağlayacaktı…

Bakü’ye hicret edenlerin vardı. Hazara el değdirip karşı yakaya geçen bülbüllerin vardı. “Burası da yetmez” deyip nice kıt’alara göç edenlerin vardı. Ancak seni yer yer acılara bürüyen dost görünümlü yakınların (!) vardı. Yakınında bulunanların acıları seni zârı zârı sızlattıysa n’olursun gel bir defa buraya da seni bizler (uzağında olanlar) râzı etmeye çalışalım. Yakınında olan, aşkı ve nefreti aynı anda vermeye çalışır. Bizler çok uzağındayız. Lâkin, biz sana sadece aşkımızı vermeye talibiz. Varsın makam sevdasında olanlar şimdi sevinsin. Bizler beklemeye razıyız. Seninle en candan tebessümleşenler bizleriz. Seni en çok zikredenler bizleriz. Seni en çok anan bizleriz. Hasretine en çok ağlayan bizleriz. Bizleriz özleyen o huzur-u yakînini. Kendilerini yakınında zannetmiş olanlara da duacı olanlar bizleriz” diye çığlık atan yol yordam bilemezin sözleri birer birer dökülürken kırıp dağıttığım mekanların borcunu boynumda alıp götürmeye razıyım…

Ey can müjde…

Ne diyebilirim ki bende Seni sevdim…

****************************************
Ey yolcu….

“Vefasızlık yapmadım” diye ortalığı velveleye veren sahtekarın çığlıkları ellerimde boğulurken sana söyleyeceklerimi son sözlerimmiş gibi dinle! Aşk ve vefânın birbirine baktığı saatteyiz. Beni dinle! Hudâ’ya (c.c) vefâ öyle bir Aşktır ki O da Hz.Muhammed’dedir (s.a.v)! Şânı Yüce Keremimiz Hz.Muhammed (s.a.v)! O Sevgili bizleri affetsin. O’nun Şânından yükseklere göz dikmiş nefislerimize yazıklar olsun! Yazıklar olsun!

Bu ne biçim vefa? Bu ne biçim arıza? Ey Rıza! Sana hakkıyla vefalı olamadık. Sana hakkıyla edepli olamadık. Sana hakkıyla tapamadık. Sana hakkıyla yalvaramadık. Sana (aşkına) hakkıyla ağlayamadık. Hep yalandı… Hep dolandı… Hep çalandı… Hep çırpandı… Kâh öyle idi… Kâh böyle idi… Vefa


Ey yolcu…

Sabah oldu… sözlerimi çıkart kulaklarından… Sabah Ezanını dinle!

Allahu ekber!

Eşhedu en lâ ilâhe illallah!

Eşhedu enne Muhammeden Rasulullah! …….

Eşhedu enne ……………………………


Huda yar ve yardımcımız ola
_________________
Beni kimsecikler okşamaz madem;
Öp beni alnımdan Sen öp seccadem...

N.F.K.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Ahir Zaman Güzelime..........
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
www.ahdevefa.liyiz.biz :: EDEBİYAT :: Makaleler-
Buraya geçin: