BEYAZ DİLEKLER
Kavrasak apak haberi.
Yağsa vahiy içimize. Sıradanlaştırmasak saniyelerimizi.
Kavrulsak Mekke özlemiyle. Ağlasak eskisi gibi yine Kudüs için.
Şehadetin özlemini yine taşıyabilsek.
Cihadın kafirle savaş dışında başka anlamları olduğunu ifade etmek için bu kadar zorlamasak kendimizi.
Şu elimizdeki gazeteyi bir kapatsak.
Fişini çeksek bilgisayar adı altındaki vakitsavarın.
Komşulara gittiğimizde biraz da hayır konuşsak.
Yapmadıklarımızı söylemesek, söylediklerimizi yapsak..
Başkalarından beklemek yerine kendimiz ilk adımı atsak.
Arkadaşımıza ‘Ben yanlış yapınca bana mutlaka söyle bunu tamam mı, uyar beni’ desek.
Şehrin koşuşturmasına bu kadar kaptırmasak kendimizi.
Çocuklara tebessüm etsek. Tebessüm etsek eşimize.
Camilerin yanından onları fark etmeden geçmesek.
Çocuğumuza güzel bir şiir, güzel bir dua öğretsek.
‘Bugün de bir ayet ezberleyemedim, tüh be!’ desek.
‘Bazen ALLAH’ı unutuyor muyum ne’ desek, ‘kendime ALLAH’ı hatırlatacak arkadaşlar bulmalıyım’ desek.
Çarşıda selam vererek yürüsek.
İçinde hoşumuza gitmeyen adamların resimlerinin asılı olduğu dükkanlara girdiğimizde öcü görmüş gibi çıkıp gitsek oralardan.
Bu ay yine bir dergi bile almadım.
Bir sohbete bile katılmadım
Cuma hutbesinde bari uyuklamasam desek.
Arkadaşlarımıza ‘ALLAH’la aran nasıl?!’ desek.
Metrodan inerken binmek için sabırsızlanan adama, sabırsızlanan ve inişimize engel olan adama şöyle bir bakışımız yetse.
Yürüyen merdivenlerde sadece merdivenin yürüyebileceğini zannedenlere ‘sağa çekilir misin kardeşim, ille Avrupa Birliğine girmeniz mi gerekiyor yürümeyeceksen sağda durmanın senin için de toplum için de iyi olacağını fark etmeniz için.’ Desek.
‘Türkiye Avrupa Birliği’ne girmese de olur’ demeyi de eklesek.
Namazı kaçıracak gibi olduğumuzda cami aramak yerine olduğumuz yerde namaza durabilsek.
Babalar karar alsalar, Mesnevi okumayana kız vermeseler. Bir Hadis kitabının kapağını üç ay açmayanın ehliyetini iptal etseler polis amcalar .
İstanbul’da yıllardır yaşayıp da bir Osmanlı camisinde namaz kılmaya kalkışmamış adamlara azıcık kızsak.
Anne babalar çocuklarına ‘Ne oğlum, hep ödev, hep ödev! İnsan biraz da açar Sezai Karakoç’tan bir yazı okur şöyle sesli sesli… Tüm ev de dinler’ deseler. Kimse çocuklarını dershanelere göndermese. Dershaneler kapılarına kilit vursalar.
Mimarlar, müteahhitler diktikleri apartmanları bari kıbleye dönük dikseler. Resmi dairelere tezhipli hatlı güzel levhalar asılsa. Sultanahmet’te, Süleymaniye’de, Fatih Camiinde ve bilumum merkezi camilerde Safahat okumaları, Hadis okumaları, Sezai Karakoç okumaları yapılsa.
Arif Nihat’ın Naat’ini ezbere bilmeyeni herhangi bir amir yapmasalar.
Yemekler evlerde sofralarda yense.
Yemekten önce ve sonra elini yıkamayanların burnuna sert bir enfiyeyi dayasak, bir güzel hapşırsalar.
Kabe’ye karayolu ile, tren yolu ile gitmek mümkün olsa. Orta okullar yine eskisi gibi altı yıl, ilkokullar beş yıl olsa. Okullarda Fuzuli’nin, Yunus’un şiirlerini orijinal yazısından okuyabilse çocuklarımız.
Bu yazı bitmese… İçim hep güzel şeyler dilese…
ASIM GÜLTEKİN