www.ahdevefa.liyiz.biz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

www.ahdevefa.liyiz.biz

XxHackeDxX
 
AnasayfaGıyabenGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 BEDIÜZZAMAN KIMDIR?

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Rasule_Aşık
Administratör
Administratör
Rasule_Aşık


Mesaj Sayısı : 163
Rep Puan : 16
Kayıt tarihi : 23/05/08

BEDIÜZZAMAN KIMDIR? Empty
MesajKonu: BEDIÜZZAMAN KIMDIR?   BEDIÜZZAMAN KIMDIR? Icon_minitimePtsi Mayıs 26, 2008 4:53 pm

Bediüzzaman Said Nursî, Bitlis’in Hizan Ilçesine bagli Isparit Nahiyesi’nin Nurs Köyünde 1876’da dünyaya geldi. Yenilikçi, atak, cesur bir mizaca, son derece parlak bir zekâya ve güçlü bir hafizaya sahipti. Bunlar katiksiz iman ve ilim askiyla birlesince, normalde on bes sene kadar süren klâsik medrese egitimini üç ayda tamamladi. Bu olaganüstü gelismeyi kavrayamayanlar tarafindan düzenlenen münazaralari (ilmi tartismalar) kazanarak kendini ispatladi. Bu yüzden "Molla Said"e, "zamanin emsalsizi, benzersizi" anlaminda "Bediüzzaman" lâkabi verildi.

Onun yasadigi dönem, tüm dünyada maddeciligin öne çiktigi bir dönemdi. Insanlik kendi gelecegini tahrip etmeye yönelmisti. Bu degisimden Müslüman milletler de etkilenmisti. Meselâ, tek bagimsiz Islâm devleti olan Osmanli Devleti çoktan eski hasmetini ve gücünü kaybetmisti ve çözülme noktasindaydi.


Insanligin ortak problemlerinin yani sira, yasadigi toplumun problemlerine de egilen Bediüzzaman, sunu gördü: Bati maddecilige saplanmis, Dogu ise eskiyen kurumlarini yenileyip iman eksenli bir yapilanmaya gidememisti. Osmanli Devleti de ayni sorunu yasiyordu. Devlet ve millet seklen Islâma bagli olmakla birlikte mânâ plâninda Islâm’dan kopmustu. Bati’daki degisim ve bu degisimin yapisi tam kavranamamisti.


Bediüzzaman'a göre mutlakiyet (monarsi) Islâm dirilisin önünü kapatiyordu.Ancak mesrutiyete yumusak geçis yapilmaliydi. Bunun için de evvelâ "üç büyük düsman" saydigi cehalet, zaruret ve ihtilâfla mücadele edilip kazanilmasi gerekiyordu.


Bu maksatla bir egitim projesi gelistirdi. Buna göre Dogu ve Güneydogu öncelikli olarak tüm vatan sathi "Medresetüzzehra" adini verdigi egitim kurumlariyla donatilacak, bu kurumlarin ilk, orta, lise bölümleri olacak, ayrica din ve fen dersleri birlikte okutulacakti. "Vicdanin ziyasi (isigi), ulûm-u diniyedir; aklin nuru fünun-u (fenler) medeniyedir. Ikisinin imtizaciyla (bütünlesmesi, iç içe girmesiyle) hakikat tecelli eder... Iftirak ettikleri (ayristiklari) vakit, birincisinde taassup (tutuculuk); ikincisinde hile, süphe tevellüd eder (dogar)" diyordu.


Görüslerini Padisaha sunmak için 1907’de Istanbul'a geldi. Fakat imparatorlukla birlikte imparatorlugun baskenti Istanbul da çürümüstü. Istanbul’da dile getirdigi fikirler sarayi tedirgin edince, akil hastahanesine sevk edildi. Fakat doktorlar, akil sagliginin yerinde olduguna dair bir rapor verdiler. Bu rapora ragmen, gözaltinda tutulmaya devam edildi. Nezarette iken, saray, bu atesîn zekâyi etkisizlestirmek için altinla ödüllendirmek istedi. Kendisiyle konusmaya gelen Zaptiye Nâzirina, "Maarifi tehir, maasi tacil nedendir?" diye sorup ihsan-i sahâneyi reddetti.


Bediüzzaman, Sark ulemasindan sonra Istanbul’daki meshur alimlere de kendisini kabul ettirmekte zorlanmamisti. Onunla görüsenler en girift sorularina cevap aliyor, "Sen gerçekten de Bediüzzaman’sin" demekten kendilerini alamiyorlardi. Mesrutiyeti Islâmî esaslar üzerine bina eden ve "mesrutiyet-i mesrua"yi öngören hürriyetçi fikirleri özellikle ilgi çekiyordu.


Birinci Dünya Savasi sirasinda gönüllü talebelerden bir milis alayi kurup dogdugu topraklari savundu. Bitlis savunmasi esnasinda yaralanip Ruslara esir düstü. Yaklasik üç yil süren esaret hayatindan firar ederek kurtuldu. Esaretten dönüsünde, ordunun adayi olarak devrin tek Islâm Akademisi olan "Darü'l-Hikmeti'l-Islâmiye"ye üye oldu.


Anadolu’daki Millî Mücadeleyi "isyan" sayan fetvaya Anadolu ulemasiyla birlikte karsi fetva verdi. Istanbul isgali sirasinda isgalci Ingilizlere karsi yayinladigi bir eser yüzünden isgal kuvvetleri tarafindan giyabinda ölüme mahkum edildi. Bu faaliyetlerinden dolayi, Ankara’ya Büyük Millet Meclisi’ne dâvet edildi (1922). Meclis'te resmi karsilama töreni yapildi. Fakat yeni yönetici kadro ile millet arasinda "kible farki" olusmak üzere oldugunu görünce on maddelik bir beyannameyi Meclis’te dagitti. Ardindan, Van'a geri döndü.


Seyh Sait hadisesiyle bir ilgisi bulunmadigi, esasen her firsatta "Dahilde kiliç çekilmez" dedigi halde bir çok mazlum gibi Bediüzzaman da nefy edildi. Önce Burdur'a, ardindan Barla'ya sürüldü. Barla'da Risale-i Nur’u telif etmeye basladi ve tek basina bir mektep oldu. "Cevher insan" yetistirmek için insanüstü bir gayret gösterdi.


1925'lerde Türkiye'de uygulanmaya baslanan dini dislama politikalarina karsi Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur adini verdigi eserleriyle Islam’in temel altyapisini olusturan prensipleri açiklamaya yönelik bir tarz gelistirdi. Bediüzzaman Said Nursî gelistirdigi bu Kur'ânî tarz ile akil, kalp ve duygu bütünlügünü temin ederek iman hakikatlerini anlatmistir. Böylece kelâm, tasavvuf ve pozitif bilimleri terkip ederek Müslümanlara yepyeni bir bakis açisi sunmus, mektep, medrese, tekke ayriligini ortadan kaldirmistir.


Risale-i Nur’u telif eden Bediüzzaman, bu eseri telif etmeye baslayana kadar olan hayatini Eski Said dönemi diye adlandirmistir. Eski Said, daha çok imanin disavurumu olan kurumlar, davranislar ve siyasetle ilgilendi. Yeni Said ise, imanin tahrip edilmek istendigi bir ortamda, imani korumak ve güçlendirmek için gayretini bu temel meseleye tahsid etti.


Bediüzzaman’a göre temel mesele; insanin kendisine, diger insanlara ve varliklara mana-yi harfiyle bakmasi, yani onlari iman ekseninde algilamasidir. En önemli husus bunu saglamaktir. Problemin çözümü Kur'ân'in çaglar üstü mesajinin günümüze bakan yönünü ortaya çikarmakti. Risale-i Nur Külliyati ise, bu çaglar üstü mesajin günümüze bakan vechesidir.


Bediüzzaman’in bu yöndeki gayretlerinden ürkenler onu defalarca tutukladilar. Eskisehir (1935), Denizli (1943) ve Afyon (1947) hapishanelerine attilar. Fakat onu inançlarini yasamaktan ve risaleleri telif etmekten vazgeçiremediler.


Bediüzzaman, Islâm dünyasinin karsilastigi en köklü ve yikici tehlikeyi (dinde laubalilik ve fen ilimlerinden kaynaklanan inkar fikri) olusan süphelere ilmî ve mantiki cevaplar vererek izale etmis ve milyonlarin imaninin kurtulmasina vesile olmustur.


1960 senesinin 23 Mart'inda Urfa’da Hakkin rahmetine kavustugunda arkasinda biraktigi tüm maddî servet; bir demlik, birkaç bardak, eski bir gömlek, yamali bir cübbe, sarik, misvak, on lira ve bir miktar çay ve sekerden ibaretti. Mânevi miras olarak; bu asri aydinlatan ve gelecek asirlari aydinlatacak Kur’ân tefsiri olan Risale-i Nur’u ve dünyanin her tarafinda milyonlarca "Kur’an talebesi" birakmistir.


Allah ondan razi olsun.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://ferdjj.benimforum.org
zeyd
Dost Üye
Dost Üye
zeyd


Mesaj Sayısı : 105
Rep Puan : 9
Kayıt tarihi : 10/06/08

BEDIÜZZAMAN KIMDIR? Empty
MesajKonu: Geri: BEDIÜZZAMAN KIMDIR?   BEDIÜZZAMAN KIMDIR? Icon_minitimeSalı Haz. 10, 2008 6:24 pm

Razı çiçek kardeşim
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AhDe_VeFaLi
Reisül Küttap
Reisül Küttap
AhDe_VeFaLi


Mesaj Sayısı : 285
Ünvan : DÜŞÜNCELİ
Rep Puan : 17
Ruh Hali : BEDIÜZZAMAN KIMDIR? Yoksu611
Kayıt tarihi : 23/05/08

BEDIÜZZAMAN KIMDIR? Empty
MesajKonu: Geri: BEDIÜZZAMAN KIMDIR?   BEDIÜZZAMAN KIMDIR? Icon_minitimeSalı Haz. 17, 2008 6:13 pm

Bediüzzaman'ın hayatını yakından bilmek, Allah'a olan derin sevginin insana nasıl bir ahlak kazandırdığını görebilmek için çok önemli bir fırsattır.


BEDIÜZZAMAN KIMDIR? Www.resimcity.com_bediuzzaman_said_nursi


Bediüzzaman Said Nursi kimdir?


Said Nursi yakın geçmişimizde yetişmiş en büyük İslam alimlerinden ve fikir adamlarındandır. 1873'te Bitlis'in Hizan ilçesine bağlı Nurs köyünde dünyaya gelmiş, 1960'da Şanlıurfa'da Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Genç yaşta edindiği dini ve pozitif bilimlerdeki derin bilgisi, devrin ilim çevreleri tarafından kabul görmüş, küçük yaştan itibaren dikkati çeken keskin zekası, kuvvetli hafızası ve üstün kabiliyetleri dolayısıyla "Çağının eşsiz güzelliği" anlamına gelen "Bediüzzaman" sıfatıyla anılmaya başlanmıştır.



Bediüzzaman Said Nursi, Doğu'nun en acil ihtiyacı olarak gördüğü eğitim problemini çözmek için din ve eğitim bilimlerinin birlikte okutulabileceği ve Medreset-üz Zehra ismini verdiği bir üniversite kurulmasını sağlamak için 1907'de İstanbul'a gelmiştir. Derin bilgisiyle buradaki ilim çevresine de kendini çok kısa süre içinde kabul ettirmiş, çeşitli gazete ve dergilerde makaleler yayınlatmış, hürriyet ve meşrutiyet tartışmalarına katılarak hükümete destek vermiştir.



Dönemin hükümeti, Said Nursi'nin üniversite ile ilgili dilekçesine ilgi göstermemiştir. Hatta İstanbul'daki ilim adamlarının, talebelerin, medrese hocalarının ve siyasetçilerin ona olan ilgisinden rahatsız olmuş, Bediüzzaman'ın önce akıl hastanesine daha sonra da hapishaneye gönderilmesini sağlamıştır.

Said Nursi'nin serbest bırakılmasından kısa süre sonra 23 Temmuz 1908'de II. Meşrutiyet ilan edilmiş. Bu dönemde Bediüzzaman meşrutiyet ve hürriyet kavramlarının İslâmiyet'e aykırı olmadığını anlatmak için İstanbul'da çeşitli yerlerde konuşmalar yapmış, Doğu'daki aşiret reislerine Bediüzzaman imzasıyla telgraflar çekmiştir. Yayınladığı bu makaleler ve yaptığı konuşmalarda yatıştırıcı bir rol oynamasına rağmen, 1909'da 31 Mart olayına karıştığı iddia edilerek haksız ithamlarla tutuklanıp idam talebiyle yargılanmış, ancak sonucunda beraat etmiştir.



Bediüzzaman bu olaydan sonra tekrar Doğu'ya dönmüş, I. Dünya Savaşında talebeleriyle milis kuvvet oluşturarak savaşa katılmıştır. Gönüllü alay komutanı olarak büyük yararlılıklar gösterdiği I. Dünya Savaşında Rusya'da esir düşmüş, üç yıl süren esaret hayatının sonunda Sibirya'daki esir kampından kaçarak İstanbul'a gelmiştir.



İstanbul'da devlet büyükleri ve ilim çevreleri tarafından büyük bir ilgiyle karşılanan Bediüzzaman, Dar-ül Hikmet-i İslamiye (İslam Akademisi) azalığına tayin edilmiştir. Buradan aldığı maaşla kendi kitaplarını bastırarak parasız olarak dağıtmaya başlamıştır. Said Nursi daha sonra İstanbul'un işgali sırasında işgalcilerin gerçek niyetlerini ortaya koyan Hutuvat-ı Sitte (Şeytanın Altı Desisesi) isminde uyarıcı bir broşür hazırlamış, bu hareketi, İngiliz işgal kuvvetleri komutanının emriyle ölü veya diri ele geçirilmek üzere aranmasına sebep olmuştur. Milli mücadeleyi savunmuş ve destek olmuştur. Bu hareketleri Anadolu'da kurulan Millet Meclisi'nin beğenisini kazanmış ve Ankara'ya davet edilmiştir. 1922'de Ankara'ya geldiğinde devlet merasimiyle karşılanan Bediüzzaman, kendisine yapılan Şark Umumi Vaizliği, milletvekilliği ve Diyanet İşleri Başkanlığı tekliflerini reddetmiştir.



Said Nursi 1925 yılında Şeyh Said isyanı çıktığında, olayla hiçbir ilgisi olmadığı halde, Van'da inzivaya çekilmiş olduğu yerden alınarak Burdur'a, oradan da Isparta'nın Barla ilçesine sürgüne götürülmüştür. Bediüzzaman Risale-i Nur Külliyatı'nın büyük bir kısmını burada yazmıştır.



Nur Risalelerini önlerindeki en büyük engel olarak gören çevreler, 1934 yılında daha yakından kontrol edebilmek amacıyla Said Nursi'nin Isparta'nın merkezine getirilmesini istemiştir. 1935 yılında ise polisler burada da çalışmalarına devam eden Said Nursi'nin oturduğu evde arama yapmış ve bütün kitaplarına el koymuştur. Bediüzzaman emniyete götürülerek sorgulanmış, ancak suç unsuru bir şeye rastlanmayınca serbest bırakılmıştır. Ancak birkaç gün sonra, yeni tutuklamalarla birlikte Said Nursi ve Risale-i Nurlar hakkında soruşturma başlatılmış, Bediüzzaman ve 120 Nur talebesi askeri araçlarla Eskişehir Hapishanesine gönderilmiştir.



Bediüzzaman, vatana ihanet iddiasıyla yargılandığı dava süresince tutuklu kalmıştır. Daha sonra ise Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği kararla, Said Nursi'ye 11 ay hapisle birlikte Kastamonu'da mecburi ikamet; on beş talebesine de altışar ay hapis cezası verilmiştir.



Polis gözetimi altında mecburi ikamet için Kastamonu'ya getirilen Said Nursi, 1943'te Isparta savcısından gelen talimat üzerine yeniden tutuklanmıştır. Ağır hasta olmasına rağmen Ankara'ya oradan da trenle Isparta'ya getirilmiştir. Risale-i Nur ile ilgili davaların Denizli'deki davayla birleştirilmesi üzerine ise Denizli'ye sevk edilmiştir. Denizli hapsi yine tecrit altında başlamış, çok zor şartlar altında geçen yeni hapishane dönemi ve yargılama safhalarında da Bediüzzaman, Risale-i Nur'un yazımına devam etmiştir. Sonrasında ise 1944'te verilen beraat ve tahliye kararına rağmen, dönemin hükümeti Said Nursi'nin Afyon'un Emirdağ ilçesinde zorunlu iskana tabi tutulmasını emretmiştir.

Bediüzzaman burada hükümet binasının karşısında bir odaya yerleştirilerek gözetim altına alınmıştır. Camiye gitmesine bile müsaade edilmediği, devamlı takip ve gözleme tabi tutulduğu Emirdağ sürgünü, Denizli hapishanesindekinden bile çok daha ağır ve zor şartlar altında geçmiştir. Bu dönemde, hukuki yollarla Bediüzzaman'ı etkisiz hale getiremeyen muhalifleri onu zehirleyerek öldürme yoluna gitmişlerdir. Hayatı boyunca yirmi üç defa denenecek bu teşebbüslerin üçü Emirdağ sürgününde gerçekleşmiştir.



Bu zulümler yaşanırken Bediüzzaman'ın talebeleri tarafından Risale-i Nurlar çoğaltılmış ve böylece Kuran tebliğinin geniş kitlelere yayılması sağlanmıştır. Özellikle de teksir makinelerinin kullanımıyla birlikte bu çalışmalar daha da hızlanmıştır.



1944'te Denizli Ağır Ceza Mahkemesinin beraat kararının Yargıtay tarafından onaylanmasıyla birlikte Bediüzzaman serbest bırakılmıştır. Ancak Risale-i Nurların her geçen gün yaygınlaşarak insanlara ulaşması Hükümeti rahatsız etmeye başlamıştır. Ocak 1948'de Said Nursi ve on beş talebesi evlerinden ve işyerlerinden alınarak Afyon hapishanesine gönderilmiştir. Ancak tüm bu ağır ve zor şartlara rağmen Bediüzzaman eserlerini yazmaya devam etmiştir.



Aralık 1948'de Said Nursi hakkında 20 ay ağır hapis cezası kararı verilmiş, ancak karar temyiz edilmiş ve Bediüzzaman lehine bozulmuştur. Ancak Yargıtay'ın bu kararına rağmen Afyon Ağır Ceza Mahkemesi yargılamayı uzatarak 20 aylık sürenin cezaevinde geçmesini sağlamıştır. Hak etmediği cezanın süresini tutukluluk haliyle dolduran Said Nursi, Eylül 1949'da serbest bırakılmıştır. Fakat Ankara'dan gelen bir emirle bu sefer de Afyon'da mecburi iskana tabi tutulmuş ve Emirdağ'a ancak Aralık ayında dönebilmiştir.



Bediüzzaman'a 1951'de Emirdağ'da, bundan hemen bir yıl sonra da İstanbul'da, Gençlik Rehberi adlı kitabı nedeniyle birer dava daha açılmıştır. İstanbul'da yapılan duruşmada mahkeme lehte karar vererek davayı sonuca bağlamıştır.

Ocak 1960'ta Ankara'ya girmesi polis tarafından engellenen Bediüzzaman buradan Isparta'ya gitmiştir. Bu dönemde ağır hasta olan 83 yaşındaki Said Nursi, daha sonra talebeleriyle birlikte Urfa'ya gitmiştir. Burada, yürüyemeyecek kadar rahatsız olan Said Nursi'nin yerleştiği otele gelen polisler, İçişleri Bakanının emriyle Bediüzzaman'ı Isparta'ya geri götürmeye çalışmışlardır. Said Nursi bu baskılar sürerken vefat etmiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://ferdjj.benimforum.org
AhDe_VeFaLi
Reisül Küttap
Reisül Küttap
AhDe_VeFaLi


Mesaj Sayısı : 285
Ünvan : DÜŞÜNCELİ
Rep Puan : 17
Ruh Hali : BEDIÜZZAMAN KIMDIR? Yoksu611
Kayıt tarihi : 23/05/08

BEDIÜZZAMAN KIMDIR? Empty
MesajKonu: Geri: BEDIÜZZAMAN KIMDIR?   BEDIÜZZAMAN KIMDIR? Icon_minitimeSalı Haz. 17, 2008 6:14 pm

Bediüzzaman Said Nursi'nin bir ömür boyu gösterdiği fedakar ahlak


Bediüzzaman, 11 ay hapse mahkum edildiği Eskişehir hapishanesinde, birçok kişinin iman etmesine Kuran ahlakını benimsemesine vesile olmuştur.



Bediüzzaman Said Nursi, tüm hayatını; sahip olduğu maddi manevi herşeyi Allah'ın rızasını kazanmak için adamış, bu uğurda her türlü fedakarlığı büyük bir şevk içerisinde göze almıştır. Hayatını pek çok insan için dayanılması çok güç şartlar altında geçirmiş, ömrünün sonuna kadar, yaptığı çalışmalardan rahatsız olan çevreler tarafından eziyet görmüştür. Defalarca mahkemelere çıkarılmış, hayatının büyük bölümünü gözetim altında geçirmiştir. Ömrünün yaklaşık 30 yılını hapis ve sürgünde geçiren Bediüzzaman, bu zor şartlar altında 6000 sayfalık Risale-i Nur Külliyatını tamamlayabilmek için elinden gelen tüm çabayı göstermiş ve muvaffak olmuştur.



Bir asra yakın ömrünü baskı, zulüm, tehdit altında sürgünlerde ve hapislerde geçirmiş, ancak bu güç şartlara rağmen inancından, azminden ve kararlılığından asla ödün vermemiştir. Cesareti, yaşadığı her türlü zorluğa rağmen tevekküllü ve sabırlı hali, aklı, feraseti, basireti, şefkati ve merhameti, vicdanı, ihlası, samimiyeti ile tüm Müslümanlar için önemli bir örnek olmuştur. "Evet kardeşlerim! Bu zamanda öyle dehşetli cereyanlar (ürkütücü, korkutucu akımlar) ve hayatı ve cihanı (dünyayı) sarsacak hadiseler içinde hadsiz bir metanet (sınırsız bir güç, dayanıklılık) ve i'tidal-i dem (soğukkanlılık, yüksek bir itidal) ve nihayetsiz (sonsuz) bir fedakarlık taşımak gerektir..."(79) sözleriyle ifade ettiği gibi, Bediüzzaman Said Nursi Kuran ahlakının tebliğinde kayıtsız şartsız bir fedakarlık gösterilmesi gerektiğini görmüş, bu sorumluluğu kendisi üstlendiği gibi talebelerine de bu kararlılıkla hareket etmelerini öğütlemiştir.



Bediüzzaman gibi, talebeleri de ondan aldıkları eğitim ile bu üstün ahlakı benimsemiş ve büyük bir ihlas, sadakat ve fedakarlık içerisinde Kuran ve Risale-i Nurların tebliğini sürdürmüşlerdir. Said Nursi ve Nur talebeleri gösterdikleri fedakarane çabalarıyla tüm Müslümanlara örnek olmuş; birlik beraberlik içerisinde, ihlasla ve fedakarlık ruhuyla hareket edildiğinde Allah'ın izniyle en zor şartlar altında bile başarıya ulaşılabileceğini göstermişlerdir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://ferdjj.benimforum.org
 
BEDIÜZZAMAN KIMDIR?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
www.ahdevefa.liyiz.biz :: İSLAM VE KUR'AN :: Risale-i Nur-
Buraya geçin: