www.ahdevefa.liyiz.biz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

www.ahdevefa.liyiz.biz

XxHackeDxX
 
AnasayfaGıyabenGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Salat-u Selam

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Mu@YMe
Reisül Küttap
Reisül Küttap
Mu@YMe


Mesaj Sayısı : 615
Yaş : 48
Rep Puan : 57
Ruh Hali : Salat-u Selam Kizgin10
Kayıt tarihi : 24/05/08

Salat-u Selam Empty
MesajKonu: Salat-u Selam   Salat-u Selam Icon_minitimePerş. Haz. 05, 2008 10:08 am

Salat-u Selam Beshamsal[/img]



Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla...

Allah-u Teala’ya hamd ü sena ve Resulüne salat ü selam olsun
.



Salat-u Selam Guzel


[i]Neden salavat?

Bize ihsan ettiği sayısız nimetlerinden dolayı Cenab-ı Hakk’a her vesileyle hamdetmemiz lazımgeldiği gibi, hemen akabinde Rasül-i Ekrem (asm)’a salavat getirmemiz icab ediyor.

Çünkü istifade ettiğimiz bütün nimetler hep O Zat (asm)’ın vesilesiyle geliyor. O nimetleri yaratan Allah’tır (cc), vesile Habibullah’tır (asm).



Alem, O’na minnettar

Evet alem, O’nun nurundan yaratılmış ve nur-u Muhammedi (asm) ile alakadardır. Cemadattan nebetata, hayvanattan taa meleklere kadar her bir alem ve her bir taife O Zat (asm)’a olan bu alakadarlığını izhar etmektedir.

Bütün mahlukat, yaratma ve rızıklandırma cihetiyle doğrudan doğruya bizzat Cenab-ı Hakk’a minnettar olduğu gibi, hem yaratılışına hem hakiki kıymet ve manasının ortaya çıkmasına vesile olması cihetiyle Resulüllah (asm)’a dolayısıyla minnettardır.

Eğer mahlukatın hal dilleri olduğu gibi kâl dilleri de olsaydı, bütün mahlukat bir taraftan Cenab-ı Hakk’ı hamd ile tesbih edecekleri gibi, diğer taraftan da Resul-i Ekrem (asm)’a salat ve selam getireceklerdi.

Nitekim asr-ı saadette mucizeler suretinde her bir alem ve her bir taife, içlerinden birer temsilcileri vasıtasıyla konuşmuş, mümessillerinin kâl dilleriyle Resul-i Ekrem (asm)’a olan minnet ve alakadarlıklarını selamlarıyla arz etmişlerdi. Avucu içinde tesbih eden o çakıl taşları, çağırdığında huzur-ı Nebevi’ye gelip “Esselemü aleyke Ya Resulellah” diyen o ağaç, cemadat namına nebatat namına O’na olan alaka ve muhabbetini gösteriyor, risaletini kabul ve tebrik ettiğini bu selamıyla ilan ediyordu.



İnsanlık O nura muhtaç

İnsanlık da hakiki manasını Nur-u Muhammedi sayesinde bulmuş, a’lâ-yı illiyyin yolu, saadet-i dareyn kapısı o nur ile açılmıştır. Varlık o nur ile manasını bulmuş, akılları hayrette bırakan sorular cevabını o nur ile bulmuştur. Hem acizlik ve fakirlik hastalığına mübtela, zeval ve firak sillesi altında inleyen insanlık, ruhunda kanayan bu yaraları tedavi için aradığı şifayı yine o nurda bulmuştur.

Hem O öyle bir Zat ki, “Sen olmasaydın felekleri yaratmazdım!” kudsi hitabına mazhar olmuş. Risaleti yle bu dünyanın yaratılmasına, ubudiyeti yle ahiret alemlerinin açılmasına vesile olmuş. Hem getirdiği iman ve Kur’an hakikatleriyle iki dünyamızın saadet kapısını açmış.

Resulüllah (asm) hem bir resuldür, risaleti cihetiyle bizden hadsiz selam ister, hem bir abd-i azizdir, ubudiyeti yani kulluğu itibariyle sayısız salât ister .

Evet, O Zat (asm) risaleti cihetiyle Hakk’ın halka rahmet olarak gönderdiği elçisidir, rahmet peygamberidir. O’na selamlar getirmekle, O’nun risaletini ve risaleti cihetiyle getirdiği umum hakikatleri kabul ve tasdik ettiğimizi ifade ediyoruz.

Ubudiyeti itibariyle, alemin reisi olarak başta insanlık olmak üzere umum mahlukatın ibadetlerini Cenab-ı Hakk’a takdim eden imamımızdır. Rahmet manasında O’na salavat getirerek, O’nun şahsında alemin rahmet–i ilahiyeye mazhariyetini taleb ediyoruz.

Demek umum mahlukat gibi ınsanlık da yaratılış ve rızıklandırma cihetleriyle Cenab-ı Hakk’a doğrudan minnettar olduğu gibi, vesilelik cihetiyle de Resul-i Ekrem (asm)’a dolayısıyla minnettardır.



İnsan yeryüzünün halifesidir

İnsan hem kendi minnet ve alakadarlığını salat ü selamlarla izhar etmekle mükelleftir. Hem de Cenab-ı Hakk’ın yarattığı cemadat nebatat ve hayvanatı, yine O’nun izniyle, halife-i zemin ünvanı altında kullanan insan, istifade ettiği o dilsiz varlıkların haliyle ifade ettiği tesbih ve salavatları kendi selamına katarak Resullüllah (asm)’ın ruh-u âlisine hediye etmek üzere dergâh-ı ilahiye arz etmekle mükeleftir.

Evet, herşey insana hizmet ettiği gibi insan da Rabbine hizmet etmelidir. Dolaylı da olsa bu şekilde bütün eşya Yaratıcısına hizmet etmiş olur. Yoksa varlıklar insana, insan da nefsine çalışırsa, o insan Allah’ın kullarını sırf kendi nefsi hesabına kullanmakla Rabbine ihanet etmiş olur.

Şu halde, elinin altındakı eşyanın faaliyetleri içinde ortaya koyduğu tesbih ve salavat gibi ibadetleri kendi ibadetine katarak Cenab-ı Hakk’a arz etmek her insanın asli borcudur.

Velhasıl, iki dünyamızın hem varlık hem de saadet sebebi olan O Zat (asm)’a, bu vesilelik cihetiyle daima salat ü selam getirmekle Allah tarafindan mükellef kılınmışız.

Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygambere salat ederler, ey iman edenler (siz de) O’na salat edin ve (O’na) teslimiyetle selam verin!” ayetinin sarahatiyle Allah ve melekleri de O Zat (asm) üzerine salat ettiği bildirilmiş, biz ehl-i imanin da teslimiyetle salat ve selam getirmesi emredilmiştir. Bizler de bu ilahi emre karşı “Lebbeyk” diyerek baş-göz üstüne kabul edip, adı her anıldığında üzerimize vacip bir vazife olarak salat ve selam getiriyoruz.



Salavatın manası

Salavat, dua manasındaki salat kelimesinin çoğuludur ve Resul-i Ekrem (asm) hakkında yapılan bir rahmet duasıdır. Peygamberimiz (asm)’a Allah’in salat etmesi O’na rahmet etmesini, meleklerin salati O’nun hakkinda mağfiret dilemesini, bizim salavatimiz ise ona olan rahmet ve bereketin artmasi temennisini ifade eder. Bizler en kısa bir ifadeyle “Allahümme salli ale seyyidine Muhammed” dediğimizde, “Ey Allah’ım, Muhammed (asm) Efendimiz’e rahmetinle muamele et, rahmetinden O’na bol bol ikram et” tarzında bir manayı ifade etmiş oluyoruz. Bunun ötesinde her bir salavat ile Resul-i Ekrem (asm)’a olan bağlılığımızı, O’na olan muhabbet ve alakamızı, nübüvvetini kabul ve tebrik ettiğimizi, risaleti cihetiyle getirdiği bütün hakikatleri tasdik ettiğimizi bir defa daha ifade ederek tecdid-i biat ediyoruz.

Cenab-i Hak her vesileyle salavat getirmemizi emrettiği gibi, Resul-i Ekrem (asm) da kendisine salavat getirmemizi tavsiye etmiştir.

Bir hadis-i şeriflerinde: “İnsanların kıyamet günü bana en yakını, onların bana en çok salat edenidir.” buyurmuştur.

Yine başka bir hadislerinde;

“Allah Teala bana iki melek müvekkel kıldı, ben bir müslümanin yanında anıldığımda bana salavat getirdi mi, behemehal o iki melek ona ‘Allah seni bağışlasın’ derler. Allah Teala ve sair melaikesi de o iki meleke cevaben ‘Amin’ derler. Bir müslümanın yanında zikrolundum da bana salavat getirmedi mi, behemehal o iki melek: ‘Allah sana mağfiret etmesin’ derler. Allah Teala ve sair melaikesi de o iki meleğe cevaben ‘Amin’ derler.”

Hem: “Yanında adım zikrolunup da bana salavat getirmeyen kimsenin burnu sürtülsün.” buyurmuştur.



Salavata kim muhtaçtır, salavat neler kazandırır?

Resulullah (asm) buyurdular ki: "Kim bana (bir kere) salat okursa Allah da ona on salat eder ve on günahını affeder, (mertebesini) on derece yükseltir."

Ebu Talha (ra)'dan gelen bir rivayette ise şöyle buyurulmuştur: “Bir gün Resulullah (asm), yüzünde bir sevinç olduğu halde geldi. Kendisine: ‘Yüzünüzde bir sevinç görüyoruz!’ dedik. Bana melek geldi ve şu müjdeyi verdi: Ey Muhammed! Rabbin diyor ki: Sana salavat okuyan herkese benim on rahmette bulunmam, selam okuyan herkese de benim on selam okumam sana (ikram olarak) yetmez mi?”

Evet, ümmetinden gelen her bir salavat O’nun kemalat mertebelerine mertebe katıp, neticesinde sevab denizine damla damla sevab ilave edilmekle beraber, O bizim salavatımıza muhtaç değildir.

Çünkü O zaten hem en yüksek bir derecede rahmet-i ilahiyeye mazhardır. Hem de Fetih Suresininin ikinci ayetinin açık ifadesiyle, gelmiş ve gelecek umum hataları mağfiret edilmiştir. Demek rahmet ve mağfiret duası manasında bizden salavat istemesi kendi ihtiyacindan dolayı değildir. Belki biz ümmetine karşı engin şefkati münasebetiyle, salavat getirerek ebedi saadeti bizim kazanabilmemiz içindir, bizim günahlarımızın bağışlanması, bizim sevablarımızın artması, bizim derecelerimizin yükselmesi içindir.

Resul-i Ekrem (asm) hadsiz salavat layıktır ama muhtaç değildir. O salavata asıl muhtaç olan bizleriz.

İmad bin Yasir ra’dan rivayet edlen bir hadis-i şerifte: “Allah-u Teala bir meleğe insanları duyma ve onların konuşmalarını anlama melekesi lutfetmiş ve onu kıyamet gününe değin benim makberimin başında durmakla vazifelendirmiştir. O melek bana salavat getiren herkesi, adı ve babasının adıyla bana tanıtır ve ‘Ya Muhammed, falancanın evladı olan filanca sana salavat gönderdi’ der. Allah-u Teala Hazretleri de bana bir salavat gönderene kendisinin on salavat göndereceğini bildirmiştir.”

Başka bir hadis-i şerifte de;

“Bana selam veren hiçkimse yoktur ki, ben onun selamına cevap verinceye kadar Allah bana ruhumu iade etmesin” buyurulmuştur.

Biz ümmeti olarak O’na salat ü selam göndermekle Ona bir ümmet selamı ve duası gönderirken, O bize bir peygamber selamı ve duasıyla karşılık veriyor. Bizim bir avuç salavatımız O’nun sevab denizini tasırmaz ama O’ndan gelecek bir avuç dua bizim sevab kasemizi doldurabilir. Demek salat ve selam gönderdikçe asıl biz kazanıyoruz.



Şefaat kazandırır

Yine bir hadis-i şeriflerinde:

“Kim bana sabah on ve akşam on salat ederse, kıyamet günü şefaatim ona ulaşır.” buyurmuştur.

Resul-i Ekrem Aleyhisselam bizden salavat istemekle, bizi şefaat makamı olan makam-ı mahmud’a, bütün lütüfların feyizlerin nimetlerin oradan dağıtıldığı o şefaat sofrasına davet etmektedir. Evet O’na okunan her bir salavat o davete icabettir.



Dualarin kabulüne vesiledir

Hem iki makbul dua arasındaki dua makbul olduğu gibi, kabul olduğu muhakkak olan salavatlar da umum dualarımızın kabulüne bir vesiledir.

Hazreti Ömer ra bu hususu şöyle ifade etmistir: “Muhakkak ki dua sema ile arz arasında durdurulmaktadır. Peygamber’ine (asm) salat etmedikçe ondan bir şey yükselmez.”

Demek O Zat (asm) bizim şefaatcimiz olduğu gibi O’na getirdiğimiz salavatlar da dualarımızın şefaatcisi ve kabulünün vesilesidir.



Kemalat kazandırır

Hem O Zat (asm)’a salavat getirmek tek başıyla bir tarik-ı hakikattir. Cenab-ı Hakk’a vasıl edecek en nurani keskin bir yoldur.

Süleyman Cezuli hazretleri muhtelif salavatlardan tertip ettiği evradıyla Sazeli tarikati içinde Cezuliyye namiyla hususi bir tarikat tesis etmiş. Onu böyle bir yola sevk eden hadise şöyle cereyan etmiş.

Imam Cezûlî, bir gün kuyu başına abdest almak için gittiğinde, kova olmadığını görür. Ne yapaçağını bilemez bir durumdayken, orada bulunan küçük bir kız, şeyhe sıkıntısının sebebini sorar. Şeyh de kova bulamadığını, suyu çekemediğini anlatır. Bunun üzerine küçük kız: “Efendim, herkes sizin kerâmetlerinizden ve nâil olduğunuz hayırlardan bahsediyor, siz ise bir kuyudan su bile çıkaramıyorsunuz!” diyerek kuyunun başına gelir, kuvvetli bir şekilde içine üfler. Bunun üzerine Allah’ın izniyle kuyunun suyu taşar ve Imam Cezûlî abdestini alır. Abdestten sonra Imam’ın: “Kızım, bu kerâmete nasıl nâil oldun?” diye sormasi üzerine o bahtiyar kız, bu şerefe, “Resûlullah (asm)’a bağlanıp O’na çok salavât getirmekle” nâil olduğunu söyler.


Bumdan çok etkilenen Imam Cezûlî, “Acaba benim salavât-ı şerîfeye bağlılığım az mıdır?” diye endişe edip, o gece uykusu kaçmış bir vaziyette düşünüp yatarken, gece yarısından sonra hanımının, yatağından kalkıp, giyinerek evden çıktığını görür. Bu vakitte nereye gider diye öfkelenerek dışarı çıktığında, hanımının önünde ve arkasında birer arslan olduğu halde deniz kenarına gittiğini görür. Merakla onu takip eder. Hanımı sahile geldiğinde aslanlar burada kalır. Kadın denizin üzerinde yürüyerek denizin ortasındakı ıssız adaya gelir. Burada abdest alıp teheccüd namazını kıldıktan sonra dua ve niyazda bulunur. Denizin üzerinden, geldiği yoldan tekrar sahile döner ve önceki gibi aslanlarla beraber yürüyerek evine gelir. Olanları uzaktan izleyen Imam Cezûlî, ondan önce eve gelip yatar.

Ayni hadisenin üç gün tekrar ettiğini gören Imam, üçüncü günün sabahında, bu sırrı hanımına sorar. Hanımı bu durumun yıllardır devam ettiğini söyleyince, böyle bir fazilete nasıl nâil olduğunu merak eder. Hanımı: “Resûlullah (asm)’a çok salavât-ı şerîfe okuyarak” şeklinde cevap verir.



Rahmet-i Rahman’a ulaştırır

Günahlarımızın affına, dualarımızın kabulüne, sevabımızın çoğalıp mertebelerimizin yükselmesine vesile olan, Allah-u Teala’nın rahmetini meleklerin mağfiret duasını, Peygamberimizin (asm)’in duasını, kazandıran ve yarın mahşerde livaül hamd sancağı altında gölgelenip makam-ı mahmud şefaati kazandiracak olan her bir salavat, ebedi saadet kapılarının nurlu birer anahtarı hükmündedir.

Evet, rahmeti ilahiye hazinesinin en kıymetli pırlantası ve o rahmetin kapıcısı Zat-ı Ahmediye (asm) olduğu gibi, o kapının en kolay bir anahtarı salavattır. Öyle ise biz salavatı kendimize O Zat (asm)’a ulaşmaya vesile ve O’nu da rahmeti Rahman’a ulaşmaya vesile etmek üzere O’na bol bol salat ü selam getirmeliyiz.

Salat-u Selam Elfuelfisal
[/
i]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
AhDe_VeFaLi
Reisül Küttap
Reisül Küttap
AhDe_VeFaLi


Mesaj Sayısı : 285
Ünvan : DÜŞÜNCELİ
Rep Puan : 17
Ruh Hali : Salat-u Selam Yoksu611
Kayıt tarihi : 23/05/08

Salat-u Selam Empty
MesajKonu: Geri: Salat-u Selam   Salat-u Selam Icon_minitimePtsi Haz. 09, 2008 1:12 pm

Alıntı :
“Muhakkak ki dua sema ile arz arasında durdurulmaktadır. Peygamber’ine (asm) salat etmedikçe ondan bir şey yükselmez.”
Razı
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://ferdjj.benimforum.org
 
Salat-u Selam
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Bir Salat istiyorum
» SELAM ALMAK

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
www.ahdevefa.liyiz.biz :: İSLAM VE KUR'AN :: Siyer-i Nebi-
Buraya geçin: